Zarafetin tenle buluştuğu en sade an...
Onu ilk gördüğümde, kelimeler değil… sadece bir his vardı içimde. Bir sessizlik gibi. Derin, yumuşak ama dokunur dokunmaz silinmeyen bir his.
O gün, ipeksi gelinliğiyle salona süzüldü. Kumaş ışığı yansıtıyordu ama parlamıyordu. Tıpkı o an gibi; zarif ama gösterişsiz, duru ama unutulmaz.
Burnuma gelen ilk koku: pudra. Yeni ütülenmiş bir beyazlık gibi; temiz ama içli. O anda, havadaki yumuşaklıkla birlikte içime yerleşti.
Ardından o koku, papatya ile birleşti. Çocukluğumun tarlalarını, annemin pencere önündeki küçük saksısını ve onun gülümsemesini aynı anda hatırlattı bana. Bir nefesle geçmişe dönmek gibiydi.
Ve tam o anda… kalbimin derininde bir sıcaklık hissettim. Kakule gibi. Baharat değil, daha çok “var olmak” gibi… Sessiz ama güçlü.
İşte o an, onun varlığıyla bir koku tanımlandı: İpeksi Ferahlık. Bir gelinliğin omzundaki düşüş kadar yumuşak, bir gülümsemenin arkasındaki sessizlik kadar derin.
Ne zaman sıksam, sadece tenimi değil, o anı da sarıyor. Her damlası, bir hatıra gibi.
Zarafetin tenle buluştuğu en sade an.